6.11.2011
Allahü Teâlâya sonsuz hamd û senalar olsun ki, sağ-salim olarak; bir kurban bayramına daha kavuşmanın sevinç ve heyecanı içindeyiz. Bütün zamanların en büyük fedakârlık sembollerinden biri olan ve sayısız hikmeti içinde barındıran bu mübarek bayramı, yalnız başımıza değil birbuçuk milyarlık İslam âlemi ile birlikte kutluyoruz. Müslümanlar olarak çok şanslıyız, böyle muazzam bir bayram hiçbir din ve kültürde yoktur.
Bayram, Peygamber Efendimizin Mekke'den Medine'ye hicretlerinin ikinci yılında meşrû kılınmıştır. Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Sevgili Peygamberimiz: "Bu günler ne oluyor?" diye sorduğunda, onlar "Biz cahiliyette bu günlerde oynayıp eğlenirdik," dediler. Bunun üzerine Efendimiz: "Bunların yerine Allahü Teâlâ size daha hayırlı iki gün verdi; Ramazan bayramı ve Kurban bayramı" buyurdu. (Ebû Davud)
Kurban bayramı, ruh ve gönül birliğinin muhteşem bir sembolüdür. Bu bayramda Kâbe’de milyonlarca müslüman, bembeyaz ihramları içinde, inanç ve gönül birliğinin muhteşem bir tablosunu sergiliyorlar. Kendi ülkelerinde yaşayan yüz milyonlarca müslüman da; cemaatle kıldıkları namazlarla, beraber getirdikleri tekbirlerle ve kestikleri kurbanlarla birliğin, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanın en güzel evrensel örneğini ortaya koyuyorlar.
Hayatımızda çok önemli bir yeri olan kurban bayramının maddî-manevî sayısız hikmet ve faydaları vardır. Bu bayram; dayanışmayı güçlendirir, yardımlaşmayı yaygınlaştırır, kaynaşmayı sıkılaştırır, kardeşlik duygularını pekiştirir ve en önemlisi barışlara vesile olur.
Bu mübarek bayram, modern hayatın koşuşturması içinde yalnızlaşan, bencilleşen, hatta robotlaşan bizlere bir nebze olsun soluklanıp kendimize gelme ve çevremizdeki insanları fark etme imkânını sunar. Bu bayram içimizdeki ihsan hissini yani karşılıksız sevme ve verme duygumuzu geliştirir, aile bağlarımızı ve sosyal yapımızı güçlendirir.
Bu mübarek bayram, fert olarak Allah’a karşı olan sorumluluğumuzu samimi bir şekilde ve somut olarak yerine getirmeyi öğretir, insanların ve canlıların bizim üzerimizde haklarının olduğunu hatırlatır. Bu bayram, toplum hâlinde yaşadığımızı ve birbirimize muhtaç olduğumuzu, en büyük sermayemizin yüreğimizdeki sevgi, en büyük gücümüzün de birlik ve beraberliğimiz olduğunu bize kuvvetli bir şekilde hissettirir.
Bayram günleri sevinç ve neşenin paylaşıldığı müstesna günlerdir. Bu sebeple sevinelim ve sevindiğimizi gösterelim; eşimizi, çocuklarımızı, anne ve babamızı ve bütün aile fertlerimizi sevindirelim, güler yüzlü, tatlı dilli olalım. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın evinde böyle şey yapılmasının uygun olmayacağını bildirerek, onların susmalarını söyledi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e, “Onlara mâni olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir,” buyurdu. (Buhari)
Toplumun her kesiminin bayram sevincini yaşayabilmesi için, üzerimize düşen görevleri yerine getirelim; çoluk çocuğumuzu sevindirirken; boynu bükük yetimleri, çocuklarına bayram hediyesi alamayan yoksulları, ekmek parası bulamayan fakirleri unutmayalım ve onlara iyilik yapmayı ihmal etmeyelim.
Bayram günü kapımızın zilini çalacak olan çocukları çok güzel karşılayalım; onlara en güzel şekerleri verelim, hatta mümkünse biraz harçlık vererek sevindirelim ki, yarının büyükleri olan onlar da kendi çocuklarını sevip sevindirsinler ve büyükleri olan bizlerin de kıymetini bilsinler.
Başta anne-baba olmak üzere büyüklerimizi, akrabalarımızı, dostlarımızı, komşularımızı, özellikle de hastalarımızı ziyaret edelim. Ebediyete intikal etmiş olan yakınlarımızın –mümkünse- mezarlarının başına gidelim, Kuran-ı kerim okuyup dua ederek onları da bayramımıza ortak edelim, ruhlarını şad edelim.
Kendisinden sonra gelen bütün peygamberlerin atası olan İbrahim aleyhisselam ve öz oğlu İsmail aleyhisselamın, Allah’ın yüce emrine tam bir teslimiyetle boyun eğerek ilahî rahmet ve mükâfata mazhar olmalarının hatırasını da içinde barındıran bu mübarek bayram bizlere; ibadetlerin Allah’a olan bağlılığı simgelediğini, elimizdeki malın ve gönlümüzdeki sevginin paylaştıkça çoğaldığını, kestiğimiz kurbanların et veya kanının değil; takvamızın, ihlasımızın ve dinî hassasiyetimizin Allah’a ulaşacağını öğretir. Kur'an-ı kerimde şöyle buyuruluyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc: 36-37)
Bayram, kin ve nefret duygularını terketmemiz, –varsa- dargın olduğumuz kardeşlerimizle barışmak ve çevremizdeki dargınları barıştırmak için altın bir fırsattır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: “Mü’minler, ancak kardeştirler; öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki merhamet olunasınız,” (Hucûrat 10) buyurarak, bütün mü’minlerin kardeş olduğunu bildirmiş, -varsa- dargınların aralarını bulup düzeltme görevini de biz müslümanlara vermiştir. Bununla ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyuruyor: “Din kardeşiyle üç günden çok küs durmak caiz değildir. Üç gün sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını alırsa, birlikte sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.” (Ebu Davud)
Bu mübarek ve muazzam bayramı hakkıyla yaşayalım; gönlümüzü dolduran imanımızın sesine kulak vererek camiye erkenden gidip müslüman kardeşlerimizle omuz omuza vererek bayram namazını huşu içinde kılalım, beraberce yüksek sesle tekbir getirerek kardeş olduğumuzu haykıralım.
Hanefî mezhebine göre Ramazan bayramı namazı gibi Kurban bayramı namazı da vaciptir ve cuma namazını kılmakla mükellef olanlar, her iki bayram namazını kılmaları gerekir. Bayram namazı, Şâfiî mezhebine göre ise sünnet-i müekkededir.
Arefe günü başlayıp bayramın dördüncü günü sona eren teşrik tekbirlerini getirmeyi unutmayalım. Teşrik tekbirleri şöyledir: “Allahü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illâllahü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi`l-hamd.”
Allah yolunda yapılan fedakarlığın ve O’nun nimetlerine şükran borcunu yerine getirmenin açık bir göstergesi olan kurbanımızı keselim. Yüce Allah: “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser: 2) buyuruyor. Hadis-i şerifte ise: “Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin,” buyurulmuştur. (Hâkim)
Bayramda yapılması müstehap olan şeyler, özetle şöyledir: Bayram gecelerini ibadet ve dualarla ihya etmek, hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.” (İbni Mace, Taberani) Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, dargınları barıştırmak, akrabayı ziyaret etmek.
Allahü Teâlâ, bu günümüzü aratmasın, ağzımızın tadını bozmasın… Bütün din kardeşlerimizin mübarek kurban bayramını tebrik eder, İslam âlemi için huzur ve saadete, insanlık için de hidayete vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.