timberland outlet polos lacoste mbt baratos nike roshe run ghd outlet hollister madrid nike outlet nike huarache joyas pandora Gafas ray ban ray ban baratas ralph lauren espa?a gafas oakley nike sb baratas new balance baratas nike free baratas boligrafos montblanc air jordan ireland new balance ireland

timberland outlet polos lacoste mbt baratos nike roshe run ghd outlet hollister madrid nike outlet nike huarache joyas pandora Gafas ray ban ray ban baratas ralph lauren espa?a gafas oakley nike sb baratas new balance baratas nike free baratas boligrafos montblanc air jordan ireland new balance ireland

28 Mart 2024 Perşembe
13:43
Düşünce   Önceki Haber     |     Sonraki Haber       |      ANA SAYFA
Hızlı Yazdır! Hızlı Yazdır        
Yazı boyutunu:    

Tarih/Saat: 5 Eylül 2017 Salı, 23:41:43

Hazret-i Nuh'un Islah Faaliyetlerinden Dersler Çıkarabilmek

Uzun insanlık yürüyüşümüzde kılavuz edinmemiz için gönderilen vahiylerin sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim’in “salah toplumu” olabilmek için keşfetmemiz ve tâbi olmamız gereken sünnetullahı/toplumsal yasaları serdetme biçimlerinden önemli bir tarz da “kıssalar”dır.

Bu haftaki yazımızda Nuh aleyhisselamın mücadelesini -onun toplumsal ıslah çabalarını göz ardı eden İsrailiyata değil doğrudan Kur’an’ın beyanlarına dayanarak- ortaya koyan yeni bir çalışmadan siz kıymetli dostlarımı haberdar etmek isterim.

Muş Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde tefsir hocalığı yapan Doç.Dr. Murat Kayacan’ın “Kur’an’da Hz. Nuh’un Toplumsal Islah Çabaları” isimli eserinden önce kıssaların mahiyetine ve ehemmiyetine ilişkin giriş kısmını, ardından Nuh aleyhisselamın toplumsal ıslah faaliyetlerinden günümüze uyarlayarak çıkarabileceğimiz dersleri özetleyen sonuç kısmını özetle iktibas edeceğiz:

Kur’an’ın insanlık tarihinden bize sunduğu kareleri hakkıyla görebilmek

“QSS” kök harflerinden türeyen kıssa ve türevleri, bir şeyin izini sür­mek, birbirini takip eden haberler anlatmak, beyan etmek, açıklamak, bir şeyin ortası ya da büyüğü anlamlarına gelmektedir. İslâmî literatürde veya Kur’anî terminolojide kıssa denildi­ğinde Kur’an’da anlatılan tarihî olaylar ve peygamberlerin ha­yat hikâyeleri anlaşılmaktadır; ancak Kur’an-ı Kerim’de söz ko­nusu bağlamda bizzat kıssa olarak değil de aynı kökten gelen aslında isim olup mastar yerine de kullanılan ve kıssanın ço­ğul formu olan “qasas” kullanılmaktadır (Âl-i İmran 3:62, Yusuf 12:3, Kasas 28:25). Kasas, aynı zamanda Kur’an’ın yirmi sekizinci sûresinin adıdır (s.11).

Kur’an; insanlık tarihinde meydana gelen olaylardan ilginç kareler sunar, daha önceki risaletlere, peygamberlere ve onların içinde yaşadıkları toplumların doğru yolu bulmaları için Rablerinden getirdikleri vahiylere değinir, önceki kitaplarda hak içerikli bilgilerin olduğunu tasdik eder. Kur’an kıssalarında, peygamberlerin risaletlerine dair küllî unsurların (Rabbanî risaletlerin aslında tek olduğu gerçeğinin) açıklaması mevcuttur ve onlarda düşünen kimseler için ibretler vardır. Onları okuyanlar, Allah Teâlâ’nın kulları hakkındaki yasalarını, geçmiş toplumlardan olup peygamberleri yalanlayan günahkârların ve zalimlerin yok oluş nedenlerini kavrarlar. İçlerinde Allah korkusu taşıyanlar, O’nun Kitabı’na ve Rasulullah’ın (s) sünnetine tâbi olurlar.

Kıssalarda peygamberlere ve müminlere, Allah Teâlâ’dan gönderilen açıklamalar ve bilgilendirmeler mevcuttur. O anlatılar aynı zamanda, Muhammed ümmetinden inananlara bir yol göstermedir ve müminlere düşen de kıssalar üzerine kafa yorarak doğru yolu bulmalarıdır. Kıssalar aynı zamanda yalanlayanların, azgınların, zorbaların, zalimlerin ve onlara yardımcı olanların yok edilmelerinin ardından Allah Teâlâ’nın peygamberleri ve onlara inananları, yardımıyla yeryüzünde muktedir kılacağını belirtmektedir. Bu aktarımlar, sünnetullah kapsamında zaferin, eninde sonunda müminlerin olacağı müjdesini vermektedir.

Olayları derinlemesine düşünüp sonuçlar elde edecek kimseler ise günahları, inkârları ve isyanları nedeniyle, Allah Teâlâ’nın yok ettiği toplumların kıssalarını işittiklerinde, içleri korkudan ürperir ve öğüt alırlar. Bu korku devam ettiği sürece fücur, tuğyan ve şehvet, onların hayatında belirleyici olamaz. Yine bu korku, her insanın önceki toplumların başına gelen olaylardan ibret ve öğüt alması için yeterli bir unsurdur (bkz. Naziât 79:15-26). Allah Teala’nın cezalandırmasından korkan kimse Firavun’un helak edilmesinden ibret alır. Artık “ibretin” sesine kulak verip vermemek; hevasına, şehvetine uyup uymamak veya fücura, tuğyana sapıp sapmamak ona kalmıştır (s.12).

Kıssalarda peygamberlerin tevhid ve adalet mücadeleleri anlatılırken, Allah Teâlâ’nın dinine davet yolu, yöntemi ve davetçinin ahlakı somut hale getirilmiştir. Ayrıca kıssaları okuyanlar insan tabiatını, ahlakını ve kalplerin doğru yolu tercih etmede birbirlerine benzediğini görebilmekte ve sosyal alanda yürürlükte olan sünnetullaha dair bazı çıkarımlarda bulunabilmektedirler.

Kıssaların büyük oranda Mekkî surelerde yer aldığı gerçeğinden hareketle Müslümanların toplumsal ıslah çabalarında neyi, ne zaman yapmaları gerektiği konusunda, onlara kıssalardaki -çoğu peygamberlerden oluşan- karakterler aracılığıyla rehberlik edildiği söylenebilir. Müslümanlar, bu karakterlerin mücadeleleri, muhalifleri ile yaşadıkları sorunları ile kendi dönemlerindeki İslam karşıtı çevrelerin tutumları arasındaki benzerlikleri dikkate almazlarsa tarihin olumsuz yönde kendini tekrar etmesi kaçınılmazdır.” (s.13).

Dini/doğru yolu insanlara anlatma karşılığında ücret talep etmemek

“Hz. Nuh, bazı din simsarları ve sömürücülerin yaptığı gibi, doğru yolu anlatmasının karşılığında kavminden ücret istememektedir. Aksine kavmine karşı iyilik yapmakta, onlardan takva sahibi olmalarını ve kendilerine çeki düzen vermelerini talep etmektedir. Hz. Nuh mensup olduğu soy ya da ırk açısından kardeşliğinin ve onlara yabancı olmayışının gereği olarak onları barışa, imana ve tasdike götürmek istese de onun toplumu bu bağa dikkat edip değer vermedi. Hz. Nuh onlara adeta şöyle diyordu: “Siz hiç Allah’tan korkmaz mısınız? İşlediğinizin cezasından korkmaz mısınız? Kalpleriniz Allah korkusunu ve ürpertisini hissetmez mi?” Ne var ki kardeşleri olan Hz. Nuh’un çağrısına karşı, onların kalpleri yumuşamadı. Hâlbuki onun geçmişini, davranışlarını ve istikametini biliyorlardı. Yapmaları gereken şey; onu dinlemeleri ve akıllarına, onun hevadan uzak olan davetini anlama fırsatı vermeleriydi. Çünkü hakkı kabul konusunda insanı yoran şey, kalplerinin bâtılla meşgul olmasıdır. Bu devam ettiği sürece, hakkın kalbe girmesi mümkün değildir. Bunun için de hevaya uymayı ve sapkınlığı saf dışı bırakmak gerekir (s.49).

İnsanların ahirette kurtulanlardan olmasını önemseyen Hz. Nuh, -günümüzdeki ifadesiyle- liberal bir tutumla “Dileyen dilediğini yapsın.” dememekte ve ilahî emirlerin duyurucusu ve uygulayıcısı olarak insanları kendine itaate çağırmaktadır: “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (Şuarâ 26:108,110). Bu ayetin orijinalindeki “etî’ûnibana itaat edin” emrinin “beni izleyin” anlamına geldiği de söylenmektedir. Çünkü yolcu olup “iz bırakanlar” izlenirler. İz bırakmak, Allah Teala için düşünülmez. Birer insan olan peygamberler iz bırakırlar ve izlenirler. Hz. Nuh tebliğ ederken, Hz. Muhammed’in de yaptığı gibi “Allah’ın hazinelerinin yanında olmadığını, gaybı bilmediğini ve melek de olmadığını” söylemektedir (Hûd 11:31, En’âm 6:50).

Hz. Nuh, Allah’ın bağışlayıcılığını ve toplumlar için Allah’ın belirlediği vakit gelince bu vaktin ertelenmediğini ifade etmektedir: “Tâ ki, (Allah) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belirli bir süreye kadar geciktirsin. Şüphesiz Allah’ın süresi geldiğinde geciktirilmez. Keşke bilseydiniz.” (Nuh 71:4).

Hz. Nuh, kavmine apaçık bir “uyarıcı” olduğunu ve onları acıklı bir azaba karşı uyardığını söylemektedir (Hûd 11/25-26). Uyarıcı; Allah’ın ayetlerini ve rasulü inkâr edip yalanlayanları, Allah’ın azabıyla ve “din günü”yle ikaz eden kimse anlamındadır. Allah’a itaat edenler bol nimetlerle ödüllendirilirler…” (s.50).  

İnce bir üslupla başlayan tebliğ, ileri gelenlerin etkisiyle pek taraftar bulmamıştı. Hz. Nuh’un uzun soluklu bir çaba gösterip kavmi hakkında olumsuz bir kanaat belirtmesinden sonra, Allah tarafından aleyhlerine hükmedilmişti. Hz. Nuh, kavmine dini anlatırken tevhide ve ahirete vurgu yapmıştır…” (s.51).

Dini doğru anlamak: Asıl olanın şaibeli bir zafer değil onurlu bir sefer olduğunu bilmek

“Hz. Nuh’a dinde ne tavsiye edilmişse son peygambere de o tavsiye edilmiştir (Şûra 42:13). Başka ayetlerde de önceki şeriatlarda mevcut bulunan küllî hükümlerden haber verilmiştir (Ahkâf 46:35, En’âm 6:90, Mâide 5:43). Bunlar aynen son şeriatta da bulunmaktadır ve aralarında bir fark yoktur. Bu açıdan Nuh kıssası ibret alma amacıyla okunduğunda, adeta son peygamber döneminden söz etmektedir (s.163).

Nuh kıssasından elde ettiğimiz sonuçları şöyle ifade edebiliriz:

  1. Davetleri sonuçlarına göre değerlendirenler, peygamberlerin atası sayılan Hz. Nuh’u hatalı çıkaracaklardır! Davetini en güzel şekilde yürüttüğü, mücadelesini en çetin ve kesin delillerle yaptığı, hatta yenilgiye uğrayan ve bütün karşı koymaları kırılan müşriklerin “Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve bizimle tartışmanda hayli ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bize vaat ettiğini getir bakalım!” (Hûd 11:32) diyerek açık isyanlarına muhatap olduğu halde, yine de Hz. Nuh’un yanlış taktik uyguladığını iddia edeceklerdir. Hâlbuki başarı, dünyevî iktidarı elde etmekle sınırlı görülmemelidir.
  2. Her “tufan”ın bir Nuh’u, her Nuh’un bir gemisi, her geminin bir rotası vardır. Muhammed ümmetinin rotası ve yol haritası Kur’an’dır. Kur’an’ın kılavuzluğuna teslim olan kimse, ahir zaman tufanından kurtulur.
  3. Müşrikler inkâr etse de “vahiy” diye bir gerçek vardır. “Gayb” âleminin birer parçası olan kıssaların gerçek niteliğini, daha önce ne peygamberimiz ne de soydaşları biliyordu. O haberleri vahiy ile gönderen, her şeyden haberdar olan Yüce Allah idi.
  4. İslamî inanç sistemi, tarih boyunca aynıdır. Bu aynılık, insanlığın ikinci atası Hz. Nuh’un dönemine kadar dayanmaktadır. Bütün bu tarih süreci boyunca, aynı inanç sistemi ile karşılaşırız. Öyle ki bazen ifade biçimi bile neredeyse aynıdır.
  5. Peygamberlerin yalanlayıcıları, büyük oranda aynı itirazları ve suçlamaları tekrarlaya gelmişlerdir. Oysa birçok açık belge, bu itirazları ve suçlamaları çürütmektedir. Fakat bir önceki kuşak döneminde asılsız oldukları kanıtlanan bu bayat suçlamalar ve itirazlar, bir sonraki kuşak tarafından sanki yeni sözlermiş gibi piyasaya sürülmektedir. Bu kısır döngü, tüm insanlık tarihi boyunca bir türlü kırılamamıştır.
  6. İnsanlara yönelik ilahî müjdeler ve tehditler, eksiksiz olarak gerçekleşmektedir. Peygamberler, müjdelerinde ve tehditlerinde ne diyorlarsa aynen çıkmaktadır. Nuh kıssası, bu gerçeğin tarihî kanıtlarından biridir.” (s.164).
  7. Yüce Allah’ın yürürlükteki yasaları değişmemekte, hatır-gönül dinlememekte, ayrım yapmamakta ve sapma göstermemektedir. Şirkten sakınanlar mutlu sona ermekte, sonunda kurtulanlar ve “kötülerin” yerlerini alanlar, her zaman iyiler olmaktadır.
  8. Nuh kıssasında gerek tek tek bireyleri ve gerekse kuşakları birbirine bağlayan, kaynaştıran bağın ne olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağ, inanç birliği bağıdır. Tarihboyunca bütün müminleri tek Allah’a, tek Rabbe bağlayan bağdır. Bu bağın var olabilmesi için bütün müminlerin, Yüce Allah’ın ortaksız ve rakipsiz egemenliği altında birleşmeleri ve bütünleşmeleri gerekir.
  9. Gemiye binenler az sayıda olduysa ileri gelenlerce aşağı tabaka görülenlerin büyük kısmının, bâtıla ikna edilip kandırıldıklarını ya da yıldırıldıklarını söyleyebiliriz. Şirkin toplumun ileri gelenlerince de zayıf tabakalarınca da kabul görmesi, hakikatin peşinde olanları yıldırmamalıdır. Hakikatin büyük kitlelerce kabul görmemesi, onun doğruluğunu şüpheli hale getirmez.
  10. Davette doğru yol, sabır ve üslup yumuşaklığıdır. Davette hikmet gereği Hz. Nuh, muhataplarındaki dünya sevgisini dikkate aldı. Onları bağışlanmaya davetetti ki bu sayede onlara nimetler (yağmur, mal, oğul vs.) verilecekti (Nuh 71:10-12). Bu ayetlerdeki anlama uygun olarak bazı âlimler, mal ve oğul isteyenin bağışlanma talebini artırması gerektiğini söylemişlerdir.
  11. Nuh kavminin “tufan”da boğulmaları ve ahirette de ateşe girecek olmaları (Nuh 71:25) kendi hatalarının sonucuydu. Demek ki hataları, helaki gerektirecek düzeydeydi (s.165).
  12. Zalim, kâfir ve mücrimlere beddua; mümin ve müminelere dua, meşru eylemlerdir. Nitekim Hz. Nuh’tan sonra gelen peygamberlerden Hz. Musa da Firavunve ileri gelenlerine beddua etmişti (Yunus 10:88).
  13. Allah, Mekke müşriklerine -genelde de Kur’an’ın tüm muhataplarına- öğüt ve ibretalınan bir hatırlatma olsun diye Nuh kavminin akıbetinden söz etmektedir.” (s.166).

Sünnetullahın/toplumsal yasaların kimsenin hatırı için değişmeyeceğini anlamak

  1. Yüce Allah’ın yürürlükteki yasaları değişmemekte, hatır-gönül dinlememekte, ayrım yapmamakta ve sapma göstermemektedir. Şirkten sakınanlar mutlu sona ermekte, sonunda kurtulanlar ve “kötülerin” yerlerini alanlar, her zaman iyiler olmaktadır.
  2. Nuh kıssasında gerek tek tek bireyleri ve gerekse kuşakları birbirine bağlayan, kaynaştıran bağın ne olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağ, inanç birliği bağıdır. Tarihboyunca bütün müminleri tek Allah’a, tek Rabbe bağlayan bağdır. Bu bağın var olabilmesi için bütün müminlerin, Yüce Allah’ın ortaksız ve rakipsiz egemenliği altında birleşmeleri ve bütünleşmeleri gerekir.
  3. Gemiye binenler az sayıda olduysa ileri gelenlerce aşağı tabaka görülenlerin büyük kısmının, bâtıla ikna edilip kandırıldıklarını ya da yıldırıldıklarını söyleyebiliriz. Şirkin toplumun ileri gelenlerince de zayıf tabakalarınca da kabul görmesi, hakikatin peşinde olanları yıldırmamalıdır. Hakikatin büyük kitlelerce kabul görmemesi, onun doğruluğunu şüpheli hale getirmez.
  4. Davette doğru yol, sabır ve üslup yumuşaklığıdır. Davette hikmet gereği Hz. Nuh, muhataplarındaki dünya sevgisini dikkate aldı. Onları bağışlanmaya davetetti ki bu sayede onlara nimetler (yağmur, mal, oğul vs.) verilecekti (Nuh 71:10-12). Bu ayetlerdeki anlama uygun olarak bazı âlimler, mal ve oğul isteyenin bağışlanma talebini artırması gerektiğini söylemişlerdir.
  5. Nuh kavminin “tufan”da boğulmaları ve ahirette de ateşe girecek olmaları (Nuh 71:25) kendi hatalarının sonucuydu. Demek ki hataları, helaki gerektirecek düzeydeydi (s.165).
  6. Zalim, kâfir ve mücrimlere beddua; mümin ve müminelere dua, meşru eylemlerdir. Nitekim Hz. Nuh’tan sonra gelen peygamberlerden Hz. Musa da Firavunve ileri gelenlerine beddua etmişti (Yunus 10:88).
  7. Allah, Mekke müşriklerine -genelde de Kur’an’ın tüm muhataplarına- öğüt ve ibretalınan bir hatırlatma olsun diye Nuh kavminin akıbetinden söz etmektedir.” (s.166). (Fethi Güngör)

Kaynak:

Kayacan, Murat; Kur’an’da Hz. Nuh’un Toplumsal Islah Çabaları, Ekin Yayınları, İstanbul, 2016, 178 s.

   dirilispostasi.com

 

   manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden
   sorumlu değildir.

 

Paylaş :

Diğer Haberler
Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
Allahü Teâlâdan Başka Yaratıcı Yoktur!..
Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
Âhirete İnanmayanın Vay Haline
Mesuliyetimiz Büyük, Daha Çok Çalışmalıyız!..
Rızkı Artıran, Ömrü Uzatan ve Hayatı Cennete Çeviren Bir İş!..
Müslüman Şahsiyetin En Temel Özelliği: Halîm Olmak
Kuran-ı Kerim En Büyük Mucizedir
Tasavvuf İlmi Neden Gereklidir?
Müslüman Mütevazı Olmalıdır...
Müslümanın Karakteristik Bir Vasfı: Hilim
Dinin Tarifi ve Mahiyeti
İslamda Hilmin Yeri ve Önemi
Kurban Hakkında Bilinmesi Gereken Bazı Hükümler
Arefe Gününün Fazileti Büyüktür
Din Nedir?
Müsamaha Medeniyeti...
Orucun Fayda ve Hikmetleri
Kadir Gecesi'nin Fazileti
BİRAZ EDEP YAHU
Mümin Her Zaman Tedbirli Olmalıdır
İman Hakkında Ne Biliyoruz?
Güler Yüzlü-Tatlı Sözlü Olabilmek
Mübarek Gün ve Gecelerin Fazileti
Büyük Zatların Huyu: TEENNİ
Birarada Yaşamanın Sigortası: İTİDAL
Tevhid'in Önemli Beş Delili!..
Kur’ân-ı Kerim En Büyük Mucizedir!..
Müslümanın İçi de Dışı da Temizdir!..
Kıyametin Küçük Alametleri
Din Nedir Bilir misin?
İnsanın Yaradılış Gayesi?..
Müminin Alamet-i Farikası!
Kuran-ı Kerim En Büyük Bir Mucizedir
  YAZARLAR
  GAZETE 1. SAYFALAR
  ÖNE ÇIKANLAR
  TARİHTE BUGÜN
28 Mart 1910
Fransız Henri Fabre, su üzerinde seyredebilen ilk deniz uçağını ...
28 Mart 1910
İstanbul'da ilk trafik kazası oldu, bir kişi yaralandı. ...
28 Mart 1919
İtalyanlar, Antalya'yı işgal etti. ...
28 Mart 1920
Antep'te Fransızlara karşı direnişiyle ünlenen Şahin Bey şehit oldu. ...
 
  SON DAKİKA
» Deprem sonrası yeni önlem: Altın ithalatı durduruldu
» Depremde vefat edenlerin sayısı giderek artıyor!..
» Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
» Tarihî Harran Ulu Camii 8 Asır Sonra İbadete Açılıyor!..
» Siirt Fıstığı İçin Müthiş Tesis!..
» Ayasofya'da Gıyabî Cenaze Namazı Kılındı!..
» 31 yıllık Acı: Halepçe!..
» İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
» Almanlar: Müslüman Başbakanı Tartışıyor
» Çamlıca Camii'nde İlk Ezan Okundu
» İmran Han: Keşmir Sorununu Çözen Nobel'e layıktır!..
» İstanbul Havalimanı’nda 16 Bin Kişiye İş Fırsatı!
» Çamlıca Camii'nde İlk Ezan Ne Zaman?
» İslam ve Müslümanlar Arasındaki Çelişki
» Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
  PARA PİYASALARI
    Alış Satış
  USD %
  EUR %
  HAVA DURUMU
İstanbul /
Ankara /
İzmir /
  NAMAZ VAKİTLERİ
 
  GÜNÜN FOTOĞRAFI    Hepsini gör
  HARİTA

Haritayı Daha Büyük Görüntüle
  SON 24 SAAT
Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.