1 Kasım 2024 Cuma
02:59
Yazarlarımız ANA SAYFA
Yazı boyutunu:    
Yazarın Diğer Yazıları :
 »  

Yazara E-Posta Gönder

Paylaş :    

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat

4.03.2017

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat; hiçbir önyargısı olmayan, Kur’ân-ı kerim ve sünnet-i seniyye gibi Eshab-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn âlimlerinin direktiflerini de dinde senet kabul eden dirayetli ve insaflı müslümanlardır.

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat; müslüman toplumun ana göv-desini teşkil eden ve: “Hiç şüphe yok ki ümmetim, sapıklık üzerinde biraraya gelmez. İhtilâf gördüğünüz zaman, ‘sevâ-du’l a’zama (en büyük kitleye) uyun!” (İbn Mâce 3950) hadis-i şerifinde işaret edilen ve nüfusu bir milyarı bulan hak yoldaki en büyük müslüman topluluktur.

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat; Eshab-ı kiramın hepsini seven, tamamını dinde örnek ve önder kabul eden, aralarında cereyan eden üzücü olaylarda hiçbir tarafı tutmadan hepsine aynı mesafede duran ve en önemlisi; o güzide Peygamber dostlarını yargılamaktan haya eden; ihlaslı, âdil ve saygılı müslümanlardır.

Dikkat edilirse Ehl-i sünnet ve’l-cemaat isimlendirmesinin iki önemli özelliği var; biri ‘sünnet’, diğeri de ‘cemaat’tir. Sünnet; Kur’ân-ı kerimin açıklaması mesabesindeki Efendimiz aleyhisselamın mübarek sözleri, fiilleri ve takrirleridir.[1] Ce-maat de; Eshab-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiîndir. İşte sün-nete tâbi olan müslümanlara “Ehl-i sünnet,” Eshab-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn âlimlerini örnek alanlara da “Ehl-i cemaat;” ikisine birden ise, “Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat” denilmiştir.

Görüldüğü gibi Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in üç önemli özelliği vardır. Şöyle ki:

1) -Saptırmadan- Kur’ân-ı kerimin tamamına doğru olarak inanmak ve onun emrine -kayıtsız şartsız- teslim olmak.

2) -Hiçbir ön yargıya takılmadan- söz, fiil ve takrir olarak sünnet-i seniyyenin tamamına inanmak ve onu hayat tarzı yapmak.

3) -Tarihteki hiçbir siyasî olay ve ihtilafı düşünmeden- Eshab-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiîni rahmet ve hürmetle anmak ve onların âlimlerinin bütün dinî tesbitlerini ilke ve örnek kabul etmek.

İşte bütün İslam âlimlerinin ittifakıyla: “Hiç şüphe yok ki İsrailoğulları yetmiş iki fırkaya ayrılmıştır. Ümmetim de yet-miş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka hâriç hepsi cehennemliktir.” (Bir sahabi) ya Resulellah, o fırka hangisi-dir, deyince: “Onlar, Benim ve Eshabımın yolunda olanlar-dır,” buyurdu,” (Tirmizi 2641) hadis-i şerifinde; fırka-i naciye (yani kurtulmuş kitle) olarak bildirilenler; bu, İslamın anayo-lundaki şanlı ve şanslı Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat müslüman-larıdır. Bunun böyle olduğunun sayısız mütevatir naklî ve aklî delilleri vardır.

Şimdi de Kur’ân-ı kerim, Sünnet-i seniyye ve Eshab-ı ki-ramın Dinimizdeki yerini biraz öğrenelim:

Kur’ân-ı Kerim

Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın; indirdiği en büyük ve en son mukaddes Kitaptır. Kur’ân-ı kerîm, fert ve toplum olarak bütün memleket ve devirlerdeki bütün insanların maddî ve mânevî hidayet rehberidir. İnsanın dünya ve âhirette mutlu ve mesut olması için gerekli olan bütün bilgiler O’nda mevcuttur. Kur’ân-ı kerim, İslam dininin birinci ve en büyük kaynağı olup, O’na muhalif hiçbir hüküm olamaz. Ehl-i Sün-net ve’l-cemaatin Kur’ân-ı kerim anlayışını kısaca üç mad-dede özetleyebiliriz:

a) İman ve teslimiyet: Ehl-i sünnet, -hiçbir ön yargıya düşmeden- Kur’an-ı kerimin bütün âyet-i kerimelerine; ma-nalarını anlasa da anlamasa da şeksiz ve şüphesiz olarak iman eder.

b) Selef-i Sâlihin’e İttiba. Ehl-i sünnet, Kur’ân-ı kerimin anlaşılmasında Selef-i salihine ittiba eder. Selef-i salihin olan; Sahabe, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn nasıl inandıysa öyle iman eder, onlara asla muhalefet etmez.

c) Tevakkuf: Ehl-i sünnet, aklen izah edemediği veya ya-şadığı dönemin bilimsel verileriyle açıklayamadığı ayet-i ke-rimelerin yanında “tevakkuf” eder. Yani orada durur ve; ben bu ayet-i kerimeyi şu anki bilgi birikimimle izah edemi-yorsam; bu, benim yetersizliğimdendir, der.

Sünnet-i Seniyye

Kur’ân-ı kerimden sonra, İslâm toplumunun fikrî ve amelî (teorik ve pratik) oluşumunu sağlayan en önemli unsur hiç şüphe yok ki Sünnet-i seniyyedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi Sünnet-i seniyye, Efendimiz aleyhisselamın mübarek söz-leri, fiilleri ve takrirleridir.

Allahü teâlâ, bize Sevgili Peygamberine uymayı emre-diyor:

“Rasûlullah size neyi emrederse onu yerine getirin, neyi yasaklarsa ondan kaçının.” (Haşr 7)

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmran 31)

 “Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtu-luşa erenlerin tâ kendileridir.” (Nûr 51)

Dolayısiyle biz müslümanlar için; -ayırım yapmaksızın- Sünnet-i seniyyenin tamamına bağlılık dinî bir vecibe ve zo-runluluktur. ‘Kur’an bize yeterlidir’ deyip, Sünnete uymamak, tarih boyunca bütün bid’at fırkalarının ortak özelliği olup gizli bir hıyanettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Haberiniz olsun, dikkatli olun: Bana Kur’an ile birlikte onun bir benzeri (olan sünnet) de verilmiştir. Tok karınlı, koltuğuna yaslanıp; “size bu Kur’an yeterlidir; O neyi helâl kılmışsa onu helâl bilin, O neyi haram kılmışsa onu haram bilin” diyen adamların çıkması yakındır.” (Ebû Dâvûd 4604)

Ehl-i Sünnet’e göre, Sünnet-i seniyyenin Kur’ân-ı kerimle ilişkisini şu üç temel noktada özetlemek mümkündür, şöyle ki:

a) Sünnet-i seniyye, Kur’ân-ı kerimi teyit eden hükümler getirir.

b) Sünnet-i seniyye, Kur’ân-ı kerimde mücmel (kapalı) olan âyet-i kerimeleri açıklar, umumî hüküm getirenlerin hü-kümlerini daraltır, tefsire ihtiyaç bulunanları  tefsir eder.

c) Sünnet-i seniyye, Kur’ân-ı kerimde bulunmayan bazı hükümler getirir.

Ashâb-ı Kirâm

Resulullah’ın kader arkadaşları, sırdaşları, yardımcıları, di-ninin tebliğcileri, vahiy kâtipleri ve nihayet fedaileri olan Eshâb-ı kirâm aleyhimurrıdvan hazeratının fazileti, önemi ve üstünlüğü müteaddit âyet-i kerimelerde ifade buyurulmuş-tur, şöyle ki:

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmrân 110)

“İlk iman eden, en ön safta bulunan Muhacirler ile Ensar ve onlara iyilikle tâbi olanlardan Allah razı oldu. Onlar da Allah’tan râzı oldular. Allah onlar için ebedî kalacakları, al-tında ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kur-tuluş budur.” (Tevbe 100)

“Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar.[2] Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.” (Fetih 10)

“Gerçekten Allah, (Hudeybiye’de) o ağacın altında Sana biat ettikleri zaman, müminlerden râzı oldu. Onların kalp-lerindeki ihlâsı bildiği için üzerlerine sekîne, huzur ve güven indirdi.” (Fetih 18)

 “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olan-lar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merha-metlidirler. Onları; rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir.” (Fetih 29)

Eshâb-ı kirâmın önemi ve üstünlüğü birçok hadis-i şerifte de şiddetle ihtar edilmiştir, şöyle ki:

 “Ümmetimin en hayırlı asrı, içinde yaşadığım asırdır. Sonra da onların peşinden gelenlerin asrıdır.” (Buhâri 3650)

“Size Allah’ın takvasını ve Habeşistanlı bir köle dahi olsa liderinizin sözünü dinlemeyi ve ona itaat etmeyi vasiyet ediyorum. İçinizde Benden sonra yaşayanlar birçok ayrılık-lara şâhit olacaktır. Size sünnetimi, hidâyete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş Halifelerimin sünnetini (yolunu) vasiyet ediyorum. Ona sımsıkı sarılın, âdeta dişlerinizle tutun, son-radan çıkacak şeylerden (bid’atlerden) uzak durun. Çünkü her yeni çıkan şey bid’attir; her bid’at dalalettir (sapık-lıktır).” (Ebû Dâvûd 4607)

“Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Es-habıma söven kişinin üzerinde olsun.” (Taberanî Evsat 7515)

“Ağaç altında bey’at edenlerin hiçbiri ateşe girmez.” (Tirmizi 3864)

 “Eshâbımdan herbiri, kıyamet günü kabirlerinden kal-karken, vefât ettikleri memleketin insanlarına önder ve nûr olurlar.” (Tirmizî 3869)

“Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş dokunmaz.” (Tirmizî 3862)

“Eshâbıma sövmeyiniz! Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, (Eshabımdan olmayan) biriniz, dağ kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan olan birinin bir avuç arpa vererek kazandığı sevaba ve (hatta) yarısına kavuşamaz.” (Tirmizi 3865)

 “Eshâbım hakkında Allah’tan Allah’tan korkunuz! Eshâ-bım hakkında Allah’tan Allah’tan korkunuz! Benden sonra onları hedef haline getirmeyiniz! Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara buğzeden, Bana buğzettiği için buğzeder. Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allah tebareke ve teâlâyı incitmiş olur. Allah’ı inciteni (Allah’ın) tutuklaması yakındır.” (Tirmizi 3862)

[1]- Takrir; Efendimiz aleyhisselam huzurunda; söylendiği veya yapıldığı halde O’nun ses çıkarmayarak onayladığı söz ve fiillerdir. Bunlara, takrirî sünnet, denir.

[2]- “Bey’at”, söz vermek demektir ve genellikle el sıkışma şeklinde olmuştur. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, önemli dinî-siyasî olaylar arefesinde veya İslamiyeti kabul eden kimselerle ilk defa görüştüğünde bey’at almıştır. Bu âyet-i kerime; İslâm tarihindeki “Bey’atu’r-Rıdvan”a işaret etmektedir.

 

Kaynak belirtmeden yazıların herhangi bir yerde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Aksi takdirde 5846 sayılı kanunun gereği yapılır. Sitedeki yazılardan yazarların kendisi sorumludur; site yönetimi yazılardan sorumlu tutulamaz. Yazıların kullanımı için yazarın ve site yetkililerinin izni alınmalı ve kaynak gösterilmelidir.

Diğer Yazıları

Kurban Bayramı
Arefe Gününün Önemi
Hazret-i İbrahim ve Kurban
 
<<  1 2 3 4 5 6 >> 

 

Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.