1 Kasım 2024 Cuma
03:06
Yazarlarımız ANA SAYFA
Yazı boyutunu:    
Yazarın Diğer Yazıları :
 »  

Yazara E-Posta Gönder

Paylaş :    

İslâm ve Adalet-3

20.06.2013

Kureyş kabilesi, hırsızlık yapan Fatıma El-Mahzumiyye ismindeki soylu kadının elinin kesilmesini bir türlü hazmedemiyordu. Bu sebeple Resulullah'ın nezdinde aracılık yapması için Üsame bin Zeyd'i görevlendirdiler. Kadın, Hazret-i Peygamber'in huzuruna getirildiğinde, Üsame bin Zeyd, Efendimiz aleyhisselama, bu kadının bağışlanmasını ve elinin kesilmemesini rica etti. Bunun üzerine Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem:

"Allah'ın tâyin ettiği cezalardan bir ceza hakkında aracı olmak mı istiyorsun? Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma bile hırsızlık yapsaydı, kesinlikle onun da elini keserdim," buyurdu. (Buharî)

Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin yapılan bu teklifin hemen akabinde bütün insanlığı kapsayan böyle evrensel bir deklarasyonda bulunmaları, İslam dininin adalet ilkesine karşı ne kadar hassas ve duyarlı olduğunu göstermektedir.

Bugün içinde yaşadığımız toplum, mefaatlerin biraraya getirdiği insanlardan oluşan endüstriyel-ekonomik bir toplumdur. Böyle toplumlarda şerefli, itibarlı insan anlayışı, mal-mülk ve makam sâhibi olmakla mümkündür. Nasrettin Hoca'nın "ye kürküm ye" hikâyesinde olduğu gibi itibar maddeyedir. Mal-mülk ve makam sâhibi olmanın fazilet ve üstünlük sayıldığı bugünkü toplumda, bunlara sâhip olmayanların maalesef insan olduklarına dahi aldırış edilmez olmuştur.

Dolayısıyla adaletin gerçekleşmesinde insanın vicdanen eğitilmesi meselesi çok büyük önem arzetmektedir. Çünkü insanın yapısından kaynaklanan; kibir, gurur, kıskançlık, egoistlik gibi birtakım olumsuz nitelikleri vardır. Eğitilerek ıslah edilmeyen bir insan, kötü huylarıyla başbaşa bırakılırsa, kendi  yaradılış gayesine ve toplumun aleyhine azgınlaşır, hakka ve hukuka riayet etmez. Bu, insanın menfaatine düşkün ve kötülüğe meyyal olan yönüdür. Hakikati bilmeyen, görmeyen, hep kendi menfaatine geleni yapan ve kendi adalet anlayışına göre hareket eden bir insan, adaleti nasıl yerine getirebilir ve nesıl âdilce davranabilir?

Evet problem insandan çıkmakta ve yine onunla çözümlenmektedir. Öyleyse, insana maddî ve mânevî sorumluluk yükleyen, kendi serbest iradesiyle uyacağı bir ölçü olmalıdır. Böyle bir ölçü, kulunu her yönüyle kuşatan Allah tarafından gönderilen Kur'an-ı kerim ve bu yüce Kitab'ın insanlara aşılamaya çalıştığı âhiret endişesi ve yaptıkları herşeyin hesabını verme korkusudur. Nitekim bu husus âyet-i kerimede şöyle ifade buyuruluyor:

"İnsanlar arasında Allah'ın sana bildirdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı gerçeğin, hakkın ta kendisi olarak indirdik. Artık hâinlerin müdafaacısı olma!" (Nisa 105) Bu âyet-i kerime, insanlığın muhtaç olduğu biricik ölçünün Kur'an-ı kerim olduğunu haykırıyor.  Buradan da anlaşılıyor ki adaletin gerçekleştirilmesinde en çok etkili olan şey, insanın vicdanen eğitilmesidir. Çünkü adaletin gerçekleştirilmesi insana bağlıdır.

Yine her cuma günü hutbenin sonunda bize ısrarla hatırlatılan: "Allah, adaleti, ihsanı, muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir," (Nahl 90) âyet-i kerimesi, insanın dünya hayatındaki bütün davranış ve faaliyetlerini ihtiva eder. Binaenaleyh insanların, Allahü Tealanın  koyduğu ölçülere göre hareket etmesi, yeryüzünde zulüm ve kötülüğe karşı durup adaleti gerçekleştirmesi kulluğun gereklerinden sayılmıştır. İlahî adaletin gereği olarak; zulüm ve haksızlığa uğrayan insanlar mutlaka haklarına kavuşacaklardır. Çünkü âhirette herkes, bütün yaptıklarından hesaba çekilip bunların karşılığını görecektir.

Böylece Kur'an-ı kerim, herşeyi görüp gözeten tek bir Allah akidesi, âhiret inancı ve bütün yaptıklarından hesaba çekilme şuuru ile insanı ve faaliyetlerini bir kayda bağlamıştır. Bu kayıt ve ölçü, hiçbir otoritenin ve müdahalenin olmadığı yerde bile insanı, insana ve diğer mahluklara zulmetmekten ve her türlü kötü faaliyetten alıkoyar. Bu, İslam'dan başka hiçbir sistemde bulunmayan ve insanın kendi kendini kontrol etmesi mânâsına gelen "otokontrol" sistemidir.

İnsanın öldükten sonra dirileceği ve âhirette, bu dünyada yaptıklarından hesaba çekilme inancı, onu her türlü kötülük ve zulümden alıkoyar. Böyle bir inançtan başka hangi güç, insanın zulüm ve kötülük yapmasını önleyebilir? Gerçek mânâda âhirete inanan bir insanın, bu dünyada kötülük yapması mümkün değildir, hiç değilse çok zordur. 

İslam'ın yapılmasını emrettiği ibadetler de sosyal prensipleri ile ayrılmaz bir bütünlük arzeder. Bu ibadetler yalnızca Yaratıcı-kul münasebeti olmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal, ahlakî ve hukukî yapı ile ilgili görevlerin yerine getirilmesinde de etkilidir. Mesela namaz ibadeti, kulun Yaradan'a karşı yalnızca bir kulluk ve bağlılık ifadesi değildir. Kur'an-ı kerimin: "Muhakkak ki namaz, insanı ahlak dışı daranışlardan, meşru olmayan işlerden uzak tutar." (Ankebut 45) İlahî mesajı, namazın menettiği hayasızlık ve kötülükleri bildiriyor. Görüldüğü gibi İslam'ın yapılmasını emrettiği ibadetlerle ilgili olan ferdî hükümlerde bile adalet ve eşitlik ilkesini görmek mümkündür. Bu hükümlerin herbiri herkese yöneliktir. Bu yönleriyle ibadetler, evrensel bir eşitliğin mesajını verir.

Verdiğimiz bu örneklerden anlaşıldığı gibi, İslam'ın bütün emir ve yasakaları, toplumdaki haksızlık ve kötülükleri önlemeye yönelik olup adaletin gerçekleşmesinde yardımcıdır. İslam dini, insan ve hayatı bir bütün olarak ele alır. Yanlışlık ve aşırılıkları kaldırıp, yerine bütün insanlığın huzur ve refahını gâye edinen doğruları bulmaya çalışır. Tamamen doğruların ve iyilerin hâkim olduğu bir ortam kurmayı amaçlar. Bunun için  de en yüce değerlerden biri olarak gördüğü adaleti gerçekleştirmek için, uyumlu ve dengeli bir toplumu te'sis etmeyi gerekli görür. Evet İslam dini, hiçbir insana, hiçbir toluma ve hiçbir gruba, sosyal üstünlük tanımayan perensipleriyle, bütün beşerî hukukların gerçekleştirilmesini imkânsız gördüğü mutlak adaleti gerçekleştirmeyi üstülenmiştir. (Devamı haftaya)

 

Kaynak belirtmeden yazıların herhangi bir yerde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Aksi takdirde 5846 sayılı kanunun gereği yapılır. Sitedeki yazılardan yazarların kendisi sorumludur; site yönetimi yazılardan sorumlu tutulamaz. Yazıların kullanımı için yazarın ve site yetkililerinin izni alınmalı ve kaynak gösterilmelidir.

Diğer Yazıları

Armanca Afırandına Mirov
Müsamaha Medeniyeti
İnsanın Yaradılış Gâyesi
İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır
Mezhepler Niye Kuruldu?
Dinimizde Tevazuun Önemi
Peygamberliğin Aklî Delilleri
Din Nedir?
İmânın Ta’rîfi
Kur’ân-ı Kerim En Büyük Mucizedir
 
<<  1 2 3 4 5 6 >> 

 

Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.