Bunlar, daha önce de durumlarını bildiğim camiler. Genel görüntü, camilerde önemli ölçüde cemaat azalması var. Oruç tutma konusunda da aynı oranda düşme. Ramazan boyunca ciddi bir sıcaklık görülmemesine rağmen, bu düşüşü neye bağlamak gerekir, dersiniz?
Görüntüye bakılırsa, 15 senedir imam hatiplilerin ve dindarların ağırlıkta olduğu bir hükümet var. Devlet kademelerine bugüne kadar, bu yoğunlukta dindarın görev yaptığı bir dönem görülmedi. Diyanet personeli 150 bine yaklaştı. İmam hatiplerin sayısı arttı. İlahiyat fakültelerinin sayısı 100’ü geçti. Her okulda din dersi öğretmeni var. Kur’an, Temel Dini Bilgiler, Peygamberimizin Hayatı gibi seçmeli dersler konuldu. Buna rağmen, İslami yaşantıdaki düşüklük düşündürücü değil mi?
Ramazan’ın ilk teravihi öncesi Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez, TV 5’teki röportajında mütevazılık gösterdi: “Tefessüh etmiş ahlak, bizim hizmet kusurumuzdur. İyi örnek olamamışız, iyi anlatamamışız demektir.” (26. 5. 2017)
Özellikle Diyanet mensubu, imam hatipli, ilahiyatçı, dindarlığıyla temayüz etmiş insanlar Görmez Hoca’nın vurguladığı “hizmet kusuru” sözü üzerinde ciddi bir muhasebe yapmalılar. Eksikliğin nerede olduğu görülmeli. Bu, Ramazan muhasebesi de olsun!
Âcizane olarak, İslam’ın temsilinde yetersizlik görüyorum. İslam’ı anlatanlar, topluma örnek olabiliyorlar mı? Ramazan buluşmaları ve eğlenceli programlarda konuşan hocaların bulunduğu yer ve üslup Allah Resulü’nün (sav) yaşadığı Müslümanlıkla örtüşüyor mu?
HOCA YETİŞTİRME PROJESİ
VAİZLERİMİZİN genellikle belirli konuları anlatmaları, farklılık isteyen cemaati tatmin etmiyor. Adalet, israf, cihat, kul hakkı, tesettür, faiz, zina, ana baba hakkı, akrabalık ve komşuluk ilişkileri gibi hayatın içindeki konular az konuşuluyor; bazıları da teğet geçiliyor.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 2011’de “Vaaz ve Vaizlik Sempozyumu”nda anlatmıştı: “Vaazlarda gönül dilini kaybettik. Genç kuşaklara ulaşabilecek bir dil ve üslup anlayışını oluşturmak zorundayız. Vaazlarımızda İslam’ın en önemli konularını anlatma problemi yaşıyoruz.”
Her işte yetişmiş insan unsuru önemli. İslam’ın temsilini gerektiren alanlarda hizmet görenler ehliyet, liyakat, samimiyet, İslami sadakat sahibi olmalı. DİB’in toplum psikolojisini bilen müftüler, hocalar, vaizler yetiştirme projesi olmalı. Mihrap, minber, kürsü gibi kutsi mekânlarda ibadete öncülük amacıyla hizmet görmenin manevi sorumluluğu büyük. Bu görevdekiler, çocukluğundan beri İslami yaşantısıyla tanınmış güzel ahlak sahibi kişilerden seçilmeli. Çünkü camiler ibadet mekanları.
Bazı güzel projeler görüyoruz. “Cami sadece namaz kılma yeri değil” diyen İstanbul İl Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz, camileri 7 gruba ayırarak, gençlerin, çocukların, kadınların, yaşlıların oturup kalkabilecekleri yerler haline getireceklerini anlattı: “Camilerimiz apartmanlarda bunalan insanlarımızın eşiyle, çocuklarıyla birlikte gittiği, orada her birine farklı imkânlar sunulan mekânlar haline dönüşecek. Asrı Saadet’te olduğu gibi…” (14. 5. 2017) Projenin uygulamasını merakla bekliyoruz.
MANEVİ İKLİM KORUNMALI
MÜSLÜMAN ülkemizde İslami hizmet için çalışan bunca kuruma, medyaya sahibiz. Buna rağmen, dinden uzak milyonların bulunması düşündürücü. Onların, İslam’ı doğru temsil edebilen insanlar eliyle İslami hayatı tanıyacaklarını düşünüyorum. Ruhsuz, samimiyetsiz kişiler gönül dünyamızı etkileyemiyor.
Muhterem Görmez, 2016 Hac ve Umre Değerlendirme Toplantısı’nda şöyle demişti: “Hac ve umrede en büyük eksikliğimiz ruh eksikliğidir. Bedenimiz güzelleşiyor; yani uçaklar, oteller, çadırlar, klimalar, organizasyonlar güzelleşiyor, ama ruh azalıyor.”
Görmez Hocamızın hac ve umre için söz konusu ettiği “ruh eksikliği” bütün ibadetlerimiz için de geçerli. Biz, İslam’daki ruhu, özü kaybettik. Yani, insana asıl manevi huzur ve zevk kazandıran cevheri. İbadetler şekil ve ruhuyla birlikte yapılır.
Şuur eksikliğimiz var! Yaptığımız işin kutsiyetini anlamak, hissetmek, içselleştirmek gerek. Allah, verdiği nimetlerin şükrünü ödememizi ister. İslam’ı öğrenenler bildiklerini yaşamalı; insanlara faydalandırmaya çalışmalı. Allah Resulü (sav), “İlmin zekâtı, onu bilmeyene öğretmektir” buyurur. Fıkıh kitapları, “İlmin zekâtını ödemek, malın zekâtını ödemekten önceliklidir” hükmüne yer verir. Hesap günü, bildiğimizle amel edip etmediğimizin hesabını vermedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamayacağız.
Âlimlerin dünyevileşmesi tehlikeli. İnsanlara dünyaya dalmak konusunda kötü örnek olurlar. Efendimiz (sav), “Dünya sevgisi her hatanın başıdır” buyurur. İslam en orijinal özelliğimiz. İslamsız hayatın ne anlamı olur? İslam’ın yaşanması konusunda hepimize görevler düşüyor. Hocalarımız “din görevlisi”yse, diğer Müslümanlar da “din gönüllüsü” olacaklar. İlk şartsa, İslam’ın doğru temsili!- Şakir Tarım