timberland outlet polos lacoste mbt baratos nike roshe run ghd outlet hollister madrid nike outlet nike huarache joyas pandora Gafas ray ban ray ban baratas ralph lauren espa?a gafas oakley nike sb baratas new balance baratas nike free baratas boligrafos montblanc air jordan ireland new balance ireland

timberland outlet polos lacoste mbt baratos nike roshe run ghd outlet hollister madrid nike outlet nike huarache joyas pandora Gafas ray ban ray ban baratas ralph lauren espa?a gafas oakley nike sb baratas new balance baratas nike free baratas boligrafos montblanc air jordan ireland new balance ireland

23 Nisan 2024 Salı
22:36
Bilim   Önceki Haber     |     Sonraki Haber       |      ANA SAYFA
Hızlı Yazdır! Hızlı Yazdır        
Yazı boyutunu:    

Tarih/Saat: 17 Temmuz 2016 Pazar, 19:28:24

İslâm ve İlim

Bugün elimizdeki yazılı vesikalar beş bin sene öncesine kadar gidiyor.

Bugün elimizdeki yazılı vesikalar beş bin sene öncesine kadar gidiyor. Ondan öncesine ait bir yazı olmadığı için acaba daha önce insanlar neler biliyorlardı? Bu hususta bir bilgimiz yok. Onun için şimdi bugünkü durumdan geriye doğru gidelim ve insanlığın beş bin senelik tarihinde acaba ilim nasıl gelişmiş onu incelemeğe bakalım.

Biz üniversitede doktoralar yaptırıyoruz. Bütün diğer Batı memleketlerinde de doktoralar yaptırılıyor. Yaptırmış olduğumuz doktoralarda birazcık karışık bir mesele olduğu zaman bu meseleleri biz halledemiyoruz. Bunları çok defa bu açıklığıyla söylemezler. Karşınıza gelen bu insanlar; fakat bunları biz aramızda itiraf etmeğe mecburuz. Şimdi ben çok arzu ederim ki, Batı üniversitelerinde doktoralar yaptırmış bir ilim adamı karşımızda olsa da, bu meseleyi biz onlarla münakaşa etsek, siz aramızda hakem olsanız. Diyorum ki; “Batı bugün yapmış olduğu hesapların, kullanmış olduğu mefhumların ne olduğunu kendisi bilmez, bu bir. İkincisi bu hesapları yaparken bir çıkmazın içindedir. Batının hesap ve riyaziye imkânları, bunları çözmeğe yetmez.” Peki, ne yapıyorsunuz siz bu doktora çalışmalarınızda? Bakın, ben size anlatayım ne yapıyoruz.

Meselâ farz edelim ki, doktora çalışmalarımızda şuradan bir gemi gidiyor, bu geminin arkasında acaba nasıl dalgalar meydana gelecek? Bunu hesaplayın deseler, şimdi bizim üniversitelerimizde ilim diye yaptığımız şey şudur: Bu gemiyi yürütüyoruz, geminin arkasındaki dalgaların, bir modelin üzerinde fotoğraflarını alıyoruz. Bakıyoruz ki; şöyle dalgalar meydana geliyor, geliyoruz masa başında biz bunu hesaplayacağız diyoruz. Hesaplamak için yaptığımız şey, şu üç tane prensibi formüllerle yazmaktır. Yazdıktan sonra diyoruz ki. Bunları çöz bakalım, hallet. Çözemiyoruz, yani muhakeme silsilesini yürütemiyoruz, iyi mefhumlar seçmediğimiz için bir yerde tıkanıp kalıyoruz. Bundan sonra bir takım kolaylıklar yapıyoruz. Ama bu kolaylık ilim değildir.

Bu kolaylık bir ressamın resim yapması gibi hususlardır. Üzerinde şu önemli değildir, bu önemlidir diye hesapları kendi elimizde oynayarak o fotoğrafını almış olduğumuz şekle benzetmeğe çalışıyoruz. Ve istiyoruz ki, daha önce fotoğraftaki şekil buradaki hesabın neticesi olarak meydana gelsin. Neden böyle bir çalışma şekline giriyoruz, çünkü bu prensipleri, kullandığımız mefhumları çözmek için matematik bilgimiz yetmiyor. Çünkü bizim meseleleri çözmek için içerisine girmiş olduğumuz yol çıkmaz bir yoldur. Batıdaki ilimleri siz bugün aya füzeyle gittiğine bakmayın, ilim sahasındaki çalışma itibariyle bir çıkmaz noktanın içerisine gelip saplanmıştır Batı.

Şu misaller ile bize her zaman karşımızda, Müslümanlığın karşısına bir kuvvetmiş gibi gösterilmek istenen Batının bütün içinin, özünün ortasında ne var? Bunu açıklamak için bunları size anlattım. Bizim karşımızda birtakım fiyakalı duruşlar takınarak, bunların arkasından “efendim bu hesaplar yapılır, siz bilmezsiniz” diyenler aslında kendi kullandıkları şeyleri kendileri bilmezler ve girmiş oldukları yolda bir çıkmaz yoldur.

Peki, ne olacak? Şu çıkmaz yoldan çıkmanın mümkün olup olmadığı meselesini görüşmek için Müslümanlığın bu ilimlere nasıl baktığı meselesini, incelememiz gerekir.

Bakın bu formüllere ve bu hesaplara Müslümanlar nasıl bakıyorlar? Bunun için önce bu batılı adamın birtakım fiyakalarla kullanmış olduğu şu formüllerin, bütün şu bilgilerin sahibi kimdir? Önce bunu araştıralım. Şu Batılı adam, ne biliyorsa getirsin hepsini üst üste yığsın karşımıza. “Ben şunu biliyorum” desin. Bunların hepsini üst üste koyalım; bunun bir boyu var, şu kadar. İşte onun bildiğinin hepsi bu kadardır. Hepimiz iyi biliriz; insanların bütün bilgisini toplasak Cenabı Hakkın sonsuz ilmi muvacehesinde denizdeki bir noktayı dahi tutmaz. Onun için bu adamın böyle bir fiyaka yapmaya aslında hakkı yok.

O kulluğunu bilse Cenabı Hakkın ilminin genişliğini takdir ve tasavvur edebilse o pozların hiç birini yapmaz. Cenabı Hak’tan sadece kendisine daha fazla ilim vermesini niyaz eder. Ve bunun bilgilerinin hepsini toplayıp üst üste koyalım, meselâ şu kadar bir boy atmış olsun bu. Şimdi bu bilginin sahipleri kimdir? Bu bilgi nasıl meydana gelmiştir? Bunu incelememiz gerekir. İnsanlığın bugün sahip olduğu bilgilerin hepsinin insanlık tarihinde bir biri üzerine eklene eklene meydana geldiğini biliyoruz.

Bugün elimizdeki yazılı vesikalar beş bin sene öncesine kadar gidiyor. Ondan öncesine ait bir yazı olmadığı için acaba daha önce insanlar neler biliyorlardı? Bu hususta bir bilgimiz yok. Onun için şimdi bugünkü durumdan geriye doğru gidelim ve insanlığın beş bin senelik tarihinde acaba ilim nasıl gelişmiş onu incelemeğe bakalım.

İlk insanı sıfır kabul edelim. Şimdiye kadar geçen beş bin senede insanlığın bilgisi acaba nasıl gelişmiş? Beş bin sene önceki insan, ilk insan, taş devrinde, mağarada yaşıyor. Ateş nedir henüz bilmiyor. Yavaş yavaş Cenabı Hak insanlara zeka vermiş, akıl vermiş, birtakım nimetler vermiş, insan diğer mahluklardan farklı bir yaratıktır. Diğer hayvanlar meselâ bir aslan, maymun vs. muayyen kabiliyetlerle teçhiz edilmiş. Fakat insanlardaki zekâ bunlarda yok. Meselâ bir insan karşısındaki hayvana bir taş atacağı zaman bu taşın ne büyüklükte olması lâzım ki o hayvanı devirebilsin, bunu aklıyla takdir edebiliyor. Hayvan, karşısındaki düşmana ne büyüklükte ve ne atacağını akıl edemiyor. Ama Cenabı Hak insanlara akıl vermiş, başka nimetler vermiş. Bu nimetler sayesinde muhtelif şeyleri takdir etmeğe başlamış. İnsanlık tarihinde bilgi bakımından mühim bir husus, ateşin öğrenilmesidir. Belki insanlar yanardağların lavlarını gördüler; tahtaları, taşlan birbirine sürdüler, ateş yaktılar. Bunun nasıl olduğunu bilmiyoruz. Ama insanlık yavaş yavaş ateşi öğrendi. Bundan sonra insanlar muhtelif tarihlerde muhtelif şeyler öğrendiler. Öğrene öğrene bugüne kadar geldiler. İlk insanın bilgisini, ilk çağdaki insanın bilgisi olarak söylemekten çekiniyorum. Çünkü Âdem (a.s)ın bilgisinin ne olduğunu biz bilemiyoruz, ilk insanları biliyoruz, taş devrinde yaşayan insanların bilgisini biliyoruz.

Acaba beş bin senelik insanlık tarihinde, ilk noktadan zamanımıza kadar insanlar bugünkü bilgilerini nasıl elde ettiler? Tabii olan izah, insanlar bugünkü bilgilerini zamanla öğrene öğrene merdivenden çıka çıka elde ettiler, demek olacaktır.

Fakat ilimler tarihinde yapılmış olan incelemeler gösteriyor ki, insanlar ilk bilgilerinden bugünkü bilgilerine böyle basamak basamak muntazam bir merdiveni çıkarmış gibi gelmemişlerdir. Ya nasıl gelmişlerdir? Bunu incelediğimiz zaman şöyle bir gelişme görüyoruz: ilk devrin insanları yavaş yavaş bilgi sahibi olmuşlardır. Bir yere gelmişler, bu yerden sonra birden bire artmış. Ondan sonra bu artış yine yavaşça cereyan etmiş, insanlık tarihinde bilgilerin birden bire arttığı başlangıç nokta neresidir? İki tane mühim nokta var (B ve C noktaları). Nerelerdir bu yerler? Bugünkü ilimler tarihi diyor ki, insanlar bilgilerin artmaya başladığı birinci nokta asr-ı saadettir. Bu nokta 7. asra rastlıyor. Asr-ı saadette insanların ilimleri birden bire artmaya başlıyor. Nereye kadar gitmiş? (C) noktasına kadar gitmiş. Burası miladi 14. ve 15. asır (Hicri 7. ve 8. asır)

İlim tarihindeki tetkikler, insanlığın bilgisinin bu şekilde geliştiğini gösteriyor. Bu iki noktadan biri (B) Müslümanlığın ilmi bütün insanlardan teslim alıp inkişaf ettirmeğe başladıkları tarihtir. Diğer nokta (C) Haçlı seferlerinden sonra, Rönesans’ta Avrupalıların ilimleri Müslümanlardan aldıktan sonra yürütmeğe başladıkları tarihtir. Binaenaleyh insanlık tarihinde Asr-ı Saadetten Rönesans’a kadar geçen yedi asırlık bir devir var ki, bu devirde bütün insanlığın ilimlerini, Müslümanlar inkişaf ettiriyor. Tetkikler gösteriyor ki, bugünkü insan bilgisinin en aşağı yüzde 60-70 ini Müslümanlar inkişaf ettirmişlerdir. Bunun mânası nedir? Bize poz yapan, şu karşımıza gelip de Müslümanları küçük görmeğe kalkan insanın ilminin yarısından fazlasının sahibi Müslümanlardır. O insanın bu tavrı takınması sadece bunları bilmediğinden dolayı. Acaba hakikaten böyle midir? Yani hakikaten Müslümanlık devrinde, bu ilimlerin inkişafı bu derece yükselmiş midir? Bunun tetkikine geçmeden önce sizlere şu iki noktaya ait üçer hususiyet söylemek istiyorum. Bakınız asr-ı saadette Müslümanların ilme yapmış olduğu hizmet nasıl olmuştur? Rönesans’ta Avrupalıların Müslümanlardan ilmi alışı nasıl olmuştur?

Bizim karşımıza gelmiş olan insanlar sadece, Batı ilmi diye bir şey vardır, sizin bundan haberiniz yoktur demekle kalmazlar, ayrıca bir takım İslâm düşmanı müsteşriklerin kendilerine öğrettikleri birtakım yanlış fikirlerle de doludurlar. Ve bunlar ne derler biliyor musunuz? Müsteşriklerin şu sözlerini tekrar ederler: “Müslümanların ilme aslında sizin büyüttüğünüz kadar hizmeti olmamıştır. Onlar eski Yunan, eski Hindistan, eski Mısır’da bulunan ilimleri almışlar, öğrenmişler, insanlık sevk-i tabiisiyle bunları da bir miktar inkişaf ettirmişler ve ondan sonra bu ilmin sahibi olan Avrupalılara getirip tekrar teslim etmişlerdir” derler. Bu külliyen yanlıştır. Müslümanlar hakikaten eski Mısırlıların, eski Yunanlıların ve eski Hintlilerin ilimlerini inceleyip almışlardır. Fakat bu alışta, üç mühim hususiyet vardır:

1)   Bu ilmi, bu bilgiyi kimin kitabından aldıklarını açıklamışlardır. Demişlerdir ki, “Biz Batlamyus’un kitabında okuduk, biz Öklid’in kitabında okuduk, böyle diyor; biz Pisagor’un kitabında okuduk, şöyle diyor” diye daima aldıkları kaynağı belirtmişlerdir.

2)   İslâm âlimleri bu eskilere ait kitapları okuyarak bilgilerini alırken bunları ezbere almamışlardır. Bunları hemen kabul de etmemişlerdir. Bu bilgileri tashih etmişlerdir.

3)   İslâm âlimleri Yunanlılardan, Mısırlılardan, Hintlilerden ilmi alırken kendileri yüksek seviyede bulunup, aldıkları milletler aşağı seviyede bulunuyorlardı. Yani aşağıdan yukarıya doğru almışlardır. Bu ne demektir? Şimdi bunu size açıklamağa çalışalım. Üçüncü hususiyetle Müslümanlar kendinden önceki ilmi alırken aşağıdan yukarıya doğru almışlardır.

   milligazete.com.tr

 

   manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden
   sorumlu değildir.

 

Paylaş :

Diğer Haberler
Faydaları saymakla bitmiyor!
Dünyanın En Yaşlı İnsanı Japonya'da
Yeni Obruklar Korkuttu
2018 Yılının En Önemli Bilim Haberleri
Prof. Karatay: Glutenin Neden Olduğu 20 Hastalığı Açıkladı
Karla İlgili 15 İlginç Gerçek!..
536 Senesi Neden Dünyanın En Kötü Yılıydı?
İş Yerinde Stresi Azaltmak İçin Şunları Yapın!...
Soğuk Algınlığı ve Nezleye En Etkili İlaç!
İnsanın Rahmanî Yönü Nasıl Anlaşılır?..
Hatay'da Tesbit Edildi ve Kaşifinin İsmiyle Dünya Literatürüne Girdi
Aşı, Artık Dünya Gündeminde
Sağlıklı Bir Ömür Olumlu Düşünmeye Bağlı
İslâm Bilimle Asla Çatışmaz!..
En Zeki Müminler Kimlerdir?
Kıyamet Alametleri Tek Tek Çıkıyor!
En Kıymetli Su: Zemzem
150 Yıl Sonra Görüldü!..
Bağırsaklarla İlgili Enteresan Tesbit
Bu, Müslümanların İlme Verdiği Değeri Gösteriyor
Harput Kalesinden Çıkanlar Şaşırttı
Şifa Kaynağı Yaz Meyve ve Sebzeleri
Eşlere Rekabet Değil Merhamet Lazım
Aynaya Bak Hastalığını Gör!..
Parmak Egzersiziyle Gerginlikten Kurtulun!..
Prof. Saraçoğlu'ndan ''Tam Buğday Ekmeği'' Uyarısı!..
Yine Mehdilik Üzerine!..
Dünya Benzeri Bir Gezegen Keşfedildi
Yumurtanın İnanılmaz 7 faydası!..
Orada Yeni Obruk Oluştu!..
Ölümcül Derecede Çevre Kirliliği
Altının Sırrı Çözüldü! ...
Alzheimer Olmamak İçin 9 Şeyden Uzak Durun
Bir Yılda 31 Bin Bilimsel Yayın
Karnında Unutulan Makasla 6 Ay Yaşadı!
  YAZARLAR
  GAZETE 1. SAYFALAR
  ÖNE ÇIKANLAR
  TARİHTE BUGÜN
23 Nisan 1920
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ...
23 Nisan 1921
23 Nisan, milli bayram olarak kabul edildi. ...
23 Nisan 1923
Lozan Konferansı ikinci dönem çalışmalar başladı. ...
23 Nisan 1924
Anadolu-Bağdat Demiryolu'nun devletçe satın alınması kararlaştırıldı. ...
 
  SON DAKİKA
» Deprem sonrası yeni önlem: Altın ithalatı durduruldu
» Depremde vefat edenlerin sayısı giderek artıyor!..
» Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
» Tarihî Harran Ulu Camii 8 Asır Sonra İbadete Açılıyor!..
» Siirt Fıstığı İçin Müthiş Tesis!..
» Ayasofya'da Gıyabî Cenaze Namazı Kılındı!..
» 31 yıllık Acı: Halepçe!..
» İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
» Almanlar: Müslüman Başbakanı Tartışıyor
» Çamlıca Camii'nde İlk Ezan Okundu
» İmran Han: Keşmir Sorununu Çözen Nobel'e layıktır!..
» İstanbul Havalimanı’nda 16 Bin Kişiye İş Fırsatı!
» Çamlıca Camii'nde İlk Ezan Ne Zaman?
» İslam ve Müslümanlar Arasındaki Çelişki
» Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
  PARA PİYASALARI
    Alış Satış
  USD %
  EUR %
  HAVA DURUMU
İstanbul /
Ankara /
İzmir /
  NAMAZ VAKİTLERİ
 
  GÜNÜN FOTOĞRAFI    Hepsini gör
  HARİTA

Haritayı Daha Büyük Görüntüle
  SON 24 SAAT
Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.