Bu saldırı ile İslam ve terör özdeşleştirilecek şekilde ‘İslamic Terör’ adı altında Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının paylaşımı için İslam düşmanlığı üzerinden yeni bir savaş başlatıldı. ABD ve oluşturduğu müttefik güçlerle birlikte bu eylemden sorumlu tuttuğu Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Sudanve Somali’ye düzenlenen hava saldırıları çok sayıda sivilin katline ve bazı yerleşim yerlerinin yıkılmasına sebep olmuştu. Bu saldırı üzerinden konvansiyonel işgal ve saldırılarının yanında İslam dini hedef gösterilerekMüslümanlar potansiyel suçlu ilan edildi. İslam coğrafyası başta olmak üzere tüm dünyada terör ve şiddetle hiçbir bağı bulunmayan sadece İslam dinine mensubiyetinden dolayı “İslamic terörle mücadele” adı altındaMüslümanlara baskılar ve suçlamalar yapılarak ağır bedeller ödetildi. Maalesef bu baskı ve dışlamalar halen devam etmektedir.
Şimdi ise ‘11 Eylül’ sonrasının bir devamı Avrupa’da uygulanıyor.
AVRUPA, AMERİKA’NIN YANLIŞINI
TEKRARLIYOR...
11 Eylül üzerinden İslam dinini terörle özleştiren ve Müslümanları düşman ilan eden o anlayış şimdi Avrupa Birliği üyesi ülkelerde tekrarlanıyor.
Kendi hatalarıyla yüzleşme yerine yine İslam düşmanlığı horlatılıyor ve yine Müslümanlara ağır baskılar yapılıyor.
İnsan hak ve özgürlükleri hiç sayılarak Avrupa’daki Müslümanlara anayasalarında belirlenen haklar verilmediği gibi yaşam alanlarına müdahale ediliyor. Gece yarıları evler basılıyor ve Müslümanlara aitcamiler ile İslami teşkilatlara köpeklerle ve de ayakkabılar çıkartılmadan“terörist saklanmış olabilir” varsayımıyla giriliyor. Bütün bunların yanında artarak devam eden ırkçı saldırılar endişeleri arttırıyor. Müslümanların aile mahremiyeti gibi hassasiyetleri hiçe sayılıyor ve onur kırıcı şekilde davranışlar sergileniyor. Polis, gözaltı ve sorguları sırasında Müslümangençlere ajanlık teklifleri yapılıyor.
Irkçı saldırıları Müslümanlara karşı uygulanan baskıcı politikalar tetikliyor.
Sokaklarda İslam düşmanlığı yapmak gelenek hâline gelmiştir. Camileri kundaklamak ve buralara bombalı saldırılarda bulunmak artık sıradan vakalar olarak addedilmektedir.
Avrupa Birliği, ‘İçişleri ve Adalet Bakanları Zirvesi’nde olduğu gibi Federal Almanya düzeyinde ve eyalet bazında bütün adalet bakanlarının katılımlarıyla gerçekleşen “ekstremist kaynaklı şiddetin önlenmesi”konulu hukuk zirvesindeise ortaklaşa yayımladıkları sonuç bildirisindeİslam ve Müslümanlara karşı tavır olduğu gerçeği kendini göstermiştir.
Antisemitizmden terörizme kadar hemen hemen bütün ekstremist şiddet formları ismen zikredilirken, Müslümanların maruz kaldıkları haksızlıklar ile İslam düşmanlığından hiç bahsedilmemesi bunun en bariz örneğidir.
Garip olan ise bu üç sayfalık bildiride ‘İslam’ kelimesinin yalnızca ‘radikalİslamcı mahkûmların cezalarının infazı’ bağlamında geçmesidir.
Unutulmasın ki;
Avrupa Birliği sınırları içinde 21 milyon, Avrupa kıtasında ise 27 milyonu aşkın Müslüman yaşamaktadır.
Müslümanlar, şerefli alın terleriyle Avrupa Birliği ekonomisine katkı sağlayan topluluk olarak Avrupa Birliği’nin doğal bir parçasıdırlar.
İslam ise Hıristiyanlıktan sonra Avrupa’nın en büyük ikinci dinidir.
Ancak Avrupa Birliği, İslam ve Müslümanlarla savaşı varlık sebebi kabul ederek, düşmanca bir tutum içindedir.
Bu Avrupa’nın iflah olmayan bir hastalığıdır.
Bu yanlış politikalar artık rahatsız edici olan bir boyut almıştır.
Bazı çevrelerin radikalleşmesine ve terör örgütlerine katılımına sebep olan bu yanlış tavrı Avrupa Birliği ülkelerinin ısrarla sürdürmesi toplumsal barış adına son derece tehlikelidir.
TERÖRÜN SORUMLUSU
YANLIŞ POLİTİKALAR...
Terör konusunda Avrupa Birliği üyesi ülkeler kendi yanlışlarını gizlemek için yine geçmiş yanlışlarına dönerek İslam ve Müslümanları suçluyorlar.
Halbuki; Avrupa’daki terör eylemlerinin sorumlusu yanlış politikaları sürdüren siyasilerdir.
Avrupa’da bir kesim siyasilerle medyasının Müslümanlara ve İslam dinine karşı sürdürüle gelen ön yargı ve ayrımcılıktan kaynaklanan İslamofobi propagandası radikalizmi fişekleyen bir diğer olumsuz unsurdur.
Özetleyecek olursak:
Radikalizmin baskılarla ve yasaklarla önlenemediği ortadadır.
Radikalizmin önlenmesi için terör ve şiddeti reddeden İslam’ın doğru öğretilmesine imkan verilmelidir.
Müslümanları din istismarcılarından korumak için AB tarafından Müslümanlara hakları verilerek İslam, resmi din olarak tanınmalıdır.
Ayrıca;
Terör ve şiddetle ilgisi olmayan Müslümanlara baskılar uygulayıp potansiyel suçlu görmekle sorun çözülmeyeceği gerçeğini artık Avrupaanlamalı ve kendi yanlış politikalarıyla yüzleşmelidir.
İşte o zaman Avrupa’da radikalleşme önlenmiş olur ve karşılıklı güven içinde birbirinin inancına saygılı olarak birlikte yaşanma kültürü gelişmiş olur.