Hiçbir şey O’nsuz olmaz. Her şey birbiri ile ilişkili. Her şey kâinatta O’nu gösteriyor. O’na imza basıyor. Kur’ân da kâinat kitabı gibi bir ilm-i muhite dayanır. Çünki geçmiş ve geleceği görerek konuşuyor. Yani kâinatın yaratıcısının sözleridir. O yüzden eskimez. Daima genç kalır. Her asra hitap eder. Yeni nazil oluyor gibi insanlarda heyecan uyandırır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm kutsî bir kütüphanedir. Bizlere, kâinata Allah hesabına bakmamızı öğretir. Yani mânây-ı harfi olarak baktırır. Yaratıcı Sanatkâr ve Sâni olan Celle Celalühu, Cenâb-ı Hak namına yeryüzüne bakarız. Ne kadar güzel yapılmış, ne kadar mükemmel, mu’cizevî yaratılmış deriz. Çünkü varlıklar Rabbimizin göstergeleridir. Yansımalarıdır. O’nun güzelliğini ve san’atını gözler önüne serer. Felsefe gibi mânây-ı ismiyle, kâinata kâinat adına bakamayız. Varlıklara haksızlık etmiş oluruz. Onları manasızlığa atarız. Halbuki san’atlı yapılıyor. Bir de sürekli yenileniyor. Üstelik dışı gibi içi de harika ve mükemmel.
Kur’ân’ı bizlere tanıtacak olan ise kâinat yüzü suyu hürmetine yaratılan Peygamberimizdir (asm). Kur’ân-ı Kerîm’deki kutsî ve hakikî hikmetleri bizlere ders vermiştir. Çünkü Kur’ân Allah’ın kelâmıdır. Cenâb-ı Hakk’ın bizlerle konuşmasıdır. Ondandır ki, Kutsal Kitabımız Kur’ânı Kerîm mu’cizevi, olağanüstü bir hitabete sahiptir. İstanbul’un fethi 1 gibi, kıyamete kadarki olaylar ebced hesabı ile kaydedilmiştir. “Beldetün Tayyibetün, o güzel bir beldedir. İstanbul fetih tarihine 1453’e işaret eder. O güzel şehir, dünyalar güzeli belde iki denizi birleştiren İstanbul’dur. Daha bunun gibi birçok bilgi onda mevcuttur.
Yazımızı Bediüzzaman’dan bir duâ ile sonlandıralım: “Allah’ım bizlere Kur’ân’ı hem dünyada hem de ahirette dost, dünyada yoldaş, haşirde arkadaş, kıyamette şefaatçi, sırat üzerinde nur ve binek, cehenneme karşı perde ve örtü kıl. Amin. Kâinatı da Kur’ân gibi anlamaya çalışan kullarından eyle.” (Cihat ERDOĞ)
Dipnot: 1- Saba Sûresi, 15. âyet. Yeni Asya Neşriyat, Kur’ân-ı Kerim ve açıklamalı meali. Şaban Döğen, S. 429.